Nazar Değmesi


Nazar Değmesi

Aşk bir nazar değmesidir sanki. Kişinin kendi gözlerinin kendine değmesi. Seni en iyi gösteren aynaya kapılmak. Tıpkı Narkisos gibi, sudaki yansımaya hayran kalmak. Sudaki suret senin tersindir yani ‘aksi’n. Ama aynı zamanda sudaki yansıma senin ‘akis’indir yani aynın.

Bazıları hep aynalarla kavga ederler. Kendi yansımalarıyla, yani aşıklarıyla...

İnsan başkasının göz bebeğindeki görüntüsüne bakar ilkin. Öyle ya göz ruhun aynasıdır. Muhatabımızın zihin aynasındaki görüntümüzü ne de çabuk farkederiz. En fazla gözlerden anlarız ama bütün bir çehre hatta beden anlatır sana seni. Sevdiklerimiz bizi seevnlerden oluşur. Sevmediklerimiz ise bize bakışı kör olanlardır.

Ehli kalp ve tasavvuf büyüklerinin nazarının yani bakışının iyileştirdiği söylenir. Nasıl bir nazar insanı iyileştirebilir, kolay anlaşılacak şey değil elbet. Bazı nazarların hasta ettiğini kabul ediyorsak iyileştirdiğini de kabul etmek gerek.

Nazar (bakış) öyle güçlü bir dildir ki bir bebek bile anlar bu dili. Öfkeli bakışları, sevgi dolu ya da donuk olanları çok iyi ayırır çocuklar bile. Nazar, insana kendini anlatan bir aynadır çünkü. Kişi bir bakışta önce gözü görür sonra gözdeki kendini. O yüzden sever ya da nefret eder. Uzaklaşır ya da yakınlaşır, kendine ama hep kendine.

Göz göl gibidir, Narkisosun gölü gibi... Bu nedenle göz, özün aynasıdır, yani kalbin. Bazı gözler berrak bir göl gibi öyle temizdir ki onda yansıyan her şey duru bir su güzelliğine bürünür. Bazıları da karanlık bir dehliz gibi içine çekip boğar ona bakanı.

Sular dalgalıysa bulanıklaşır gönül gölü. Ya da görüşü bozulur sis inerse göle. Zihnin kasvetli sisi gönül hissinin yağmur öncesi nemi gibi boğucudur. Bakışı bulanık olanda kimse göremez gerçek kendini.

Dost bir can aynasıdır bazen. Öyle bir dost aynası bulmalı ki ne dev gösterin seni ne cüce. Sadece gerçeği söylesin sana. Gerçeğin acı ilacını bala katarak sunsun istersin yanmaması için genzinin. Ancak her zaman böyle çıkmaz beklentiler.  Dost aynası menfaatin sapan taşıyla bazen çatlar bazen de kırılıverir.

Sevgili bir can aynası sanılır ilk başta. Ayın ışığının suda yakamozlardan bir şölen sunmasıdır sanki sevgilinin yüzü. Gözü bir dolunaydır, yüzü mehtap, iklimi meltem. Bilirsin ışığı kendinden değildir ayın. Ama yine de vurulursun ona. Çünkü güneşe doğrudan bakan kör olur. Ancak onunla ay yüzeyinde buluşabilir bu sınırlı ceset gözü. Acizidir çünkü göz, perdesiz bakmaz hakikate.

Çabuk bulanır sevgili gölünün suyu. Dolunay yarım aya dönmeye başlar. Aşığın benlik küresi güneşin ışığını kestikçe, ay hilale dönüverir. Bir hurma dalı gibi ipince yansır bulanık suya. Sonun da ne yakamoz kalır ne de ay. Zifiri bir karanlık alır göğü, sular çekilir.

Sonra anlarsın, meğer aşk göldeki bir gölge oyunuymuş sadece. Dolunay dan hilale bir med-cezir. Bir parça ışık, biraz yakamoz.

Ya anne, anne öyle mi? Ana kaynağından yeni gürleyen bir çay gibidir. Baktın mı sadece kendinin değil bütün bir alemin en duru, en berrak halini görürsün onda. Kana kana içilen ama susaması geçmeyen suyun en temizidir o... İşte bu nedenle tek gerçek can aynasıdır anne. Yavrusu hep çocuk kalır onun için. Belki büyüse bile, içindeki çocuğu hep gördüğü için sever anne çocuğunu.

Çocuk da bir can aynasıdır annesine, çünkü henüz çer çöple dolmamıştır suyu. İçindeki çocuğu diri tutanlar kimseye kıyamaz. Bir çocuk saflığında görür bütün alemi. Alem de ona merhametle bakar. Merhametten nasibini almayanlar için ne de kolay avdır bu ruhu çocuklar.

Annelerin sözlerinden çok gözleri konuşur. Sözü ne söylerse söylesin gözü hep suyun özü gibidir. Bazen sevinçten bazen de hüzünden çağlar bu suyun özü.

Evet, aşk bir nazar değmesidir, kişinin kendi gözlerinin kendine değmesi. En çok renkli olanların nazarı değer derler. Eğer bir bakış, bir nazar hasta ettiyse sizi annenizin nazarına sığının. Ne de olsa ana gibi yar olmaz.


Yorumlar

Popüler Yayınlar