Yastık Değişir Kader Değişmez



YASTIK DEĞİŞİR KADER DEĞİŞMEZ

Evlilik söz konusu olduğunda bazı şeylerin bizim kontrolümüzde olmadığını akıldan çıkarmamamız gerekir. İrade ve akılı yönlendiren, kişinin hiç de farketmediği başka bir psikodinamik mekanizma alttan alttan işler eş seçiminde. Altı nişanlılığında hep eşya seçimi sırasında nişanı bozulan genç kendi kontrolünde olmayan bir şeyler olduğunu sezerek doktora gelmeye karar vermişti. Oldukça sağlıklı görünen ve karşı cins için cazip olacak birçok özelliğe sahipti. Bu nedenle ilişkilere başlamakta sorun yaşamıyordu. Ancak ilişki belli bir noktaya ilerlediğinde hep aynı şekilde tıkanıyor ve bitiyordu. Terapi seanslarında fark etti ki kendisinden kaynaklanan gizli bir mekanizma süreci sabote ediyordu. İlk başta evlilik için seçtiği bütün adayların birbiriyle benzer kişilik özellikleri taşıdığını hiç fark etmemişti. Çünkü ilk bakışta çok farklı adaylar gibi görünmesine rağmen temel bir mekanizma ilişkilerin de hep aynı denklemi kuruyordu. Karşı cins ilişkilerinde hep tekrar eden patolojik bir mekanizma adeta bir düğüm gibi onu bağlıyordu. O düğüm terapiler ile yavaş ama sabırla çözüldüğünde sağlıklı ilişkiler kurmayı öğrenmişti.

Kendinden uzaklaştıkça eşinden de uzaklaşır insan. Kendiyle çatıştıkça eşiyle kavga eder. Eş bir ayakkabının çifti gibidir. Eş bizim kalıbımızın simetrisidir. Kumaş aynı, biçim aynı fakat aradaki tek fark erkeklik ve dişilik denilen bir yön değişimidir. Sanıldığının aksine evliliklerde çatışmalar farklılıklardan daha çok benzerliklerden kaynaklanır. İnsan bu dünyaya doğduğunda şuuraltında kendi eşinin bir imgesini veya şablonunu bir kalıp gibi içinde taşır. Kalıbın içindeki boşluğun şekli kalıbın farklı yöndeki aynı şekli taşır.  Zihninde böyle bir şablonla dolaşan kişi içindeki bu boşluğa en uygun kişiyi arar durur. Bir gün bu zihinsel resmin dışarda etme kemiğe bürünmüş canlı haliyle karşılaşır. Sebebini bilmediği çok içsel bir çekim hissetmesinin nedeni içindeki boşluğun kalıbına uygun bir ‘öteki’yle karşılaşmış olmasıdır. Bu çekimin derecesini belirleyen ise o resmin dış temsilcisinin içerdeki boşluğa uygunluk derecesidir. Ancak bazen bu resim kişinin en yakınlarının bile onaylamayacağı birisi olabilir. Ruhsal kalıp uymuştur uymasına ancak kültürel ve sosyal kabuklar bu iki ‘eş’in birleşmesine manidir. Yeryüzünde dolaşırken kendi eşine rastlayan her ruh kapıldığı bu çekime aşk adını vermiş ve nikâhlarının göklerde kıyıldığı hissine kapılmıştır.  

Peki, nasıl olur da faklı ailelerde büyüyen iki kişinin ruhları birbirinin ters yönünde ama benzer şekilde yontulmuştur. Bunu anlamak için aile içi psikodinamiklere bakmak gerekir. Atasözleri bazen bize yol gösterir bunları anlamak için. Örneğin “Gelin kaynana hamurundan yaratılır” şeklindeki atasözü önemli bir gözlemi aktarmaktadır. Neden bir erkek seçtiği eşini annesi gibi seçer. Elbette bu seçim bilinçli değildir. İlk bakışta birbirine hiç benzemiyor gibi gözüken gelin kaynana aslında birbirinin kopyasıdır. Biri köyde biri şehirde yetişmiş,  biri okumuş birisi ilkokul mezunu olabilir. Bunların hepsi insanın üstündeki elbiseler gibidir. Ancak öze baktığımızda ruhsal yapılarının ne kadar benzedikleri anlaşılabilir. Ben aynı ata sözününün  “damat kayınbaba hamurunda yaratılır” şeklinde de erkekler için de söylenebileceğini düşünüyorum. Çünkü ister kadın olsun ister erkek, eş seçimini çok güçlü bir şuuraltı mekanizma ile yapar. Adeta irade bu şuuraltının sadece bir icracısıdır. Belki de “ecel ve nikâh şaşmaz” şeklinde söylenen atasözü nikâhın da ecel kadar bizim irademizin dışında bir mekanizmayla gerçekleştiğini anlatmaya çalışır.

İnsan hayatını birleştireceği kişinin hikâyesini dikkatle dinlemelidir. Hikâyesini sevmediği kişilerden uzak durmalıdır. Unutmamak gerekir ki geçmiş hikâyemiz aynı zamanda geleceğimizin tohumlarını da içinde barındırır. Hikâyemizi birleştireceğimiz kişiyi iyi seçmeliyiz çünkü evlenince hikâyeler bir yerden sonra birbirine dönüşmeye başlayacaktır. İşte evlilikte çıkan sorunların önemli bir kısmı bu hikâyelerin çatışmaya başlaması ile oluşur.

Bazen de kişi ailesinden alışık olduğu rolü almak ister. Güçlü bir baba zayıf bir anneyle büyümüş bir kadın, annesinin ezilmişliğini kendi evliliğindeki güçlü kadın rolüyle gidermeye çabalıyor olabilir. Ya da güçlü annesine her şeyi bırakmış sorumluluk almayan babası olan bir kız, babası gibi erkeklere öfke duyduğu için güçlü bir erkek figürüne ihtiyaç duymaktadır. Ancak bilinç dışı olarak neredeyse babasının aynısı bir erkeği seçtiği için eşinin yeterince sorumluluk almadığını fark edince büyük bir öfke duymaya başlar. Baskıcı babasının kontrolünden çıkmaya çalışan bir kız yine babası gibi birini bulur genelde. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün, bu tür hikâyelerin ortak noktası geçmiş hikâyenin bugün ki rollerimize etkisi...

Özetle bizim evliliğimiz anne babamızdan ve onların kişiliklerinden bağımsız değildir. Nasıl anne babamızı biz seçmediysek belkide eşimizi de biz tam olarak seçmiyoruz. Seçimi yapan bilinçaltımız. Bilinçaltını inşa eden şey ise içine doğduğumuz aile, çevre, kültür ve coğrafya. O nedenle birçok kişi başka biriyle evlense de aynı sorunları yaşayacaktır. Nitekim tekrar tekrar evlilik yaptığı halde içsel mekanizma değişmediği için her şey tekrar eder durur. Sanki aynı filmi izliyormuş hissine kapılır kişi.  İşte bu nedenle yastık değişince kader değişmez. Çünkü değişmesi gereken yastık değil baştır. Baş değişirse kader de değişir.

 

 

 

Yorumlar

  1. Kendimize dönüp baktığımızda ve bakış açımızı değiştirip, davranışlarımıza aksettirdiğimizde bunu mağlubiyet olarak gören,kendimizden ödün verdiğimizi düşünen yaygın bir zihniyet var.Üstelik buna;kadın kocasına itaat etmeli çerçevesinden bakan değerli eşler bir zafer sarhoşluğunda dolaşıyor.Efendimizin nasıl bir eş olduğu hakkında en ufak bilgi birikimine sahip olmayanlar nasıl oluyorda bizden Hz Aişe olmamızı bekliyor?Doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.Saygılar...

    YanıtlaSil
  2. Doktor bey size nasil ulasabilirim ben hastanizim nolur bana uladin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar