EŞKIYA





Eşkıya kelimesini ilk kez seksenli yıllarda duymaya başladı Türk insanı. Doğuda, terör eylemleri yapan gruplar için eşkıya ifadesini kullanıyordu, tek kanal olan TRT. Daha sonraları terk edilen bu ifade en akılda kalıcı haliyle doksanlı yılların ortalarında tekrar geri döndü. Evet, Türk sinemasının küllerinden doğduğu ‘Eşkıya’ filminden bahsediyorum. Filmde eşkıya rolündeki Baran en yakın arkadaşı Berfo’nun ihanetine uğrar. Berfo Baran’a kumpas kurarak onu hapse attırır. Baran’ın altınlarını çalan Berfo, hapse giren Baran’ın nişanlısı Keje’yi ailesinden parayla satın alarak İstanbul’a kaçmıştır. Baran otuz beş yıl hapiste kaldıktan sonra tahliye olmuş, Berfo ise kirli işlerini ilerleterek ülkenin sayılı zenginleri arasına girmiştir. Baran’a yapılan bu ihaneti içine sindiremeyen Keje hiç konuşmayarak pasif bir direniş ile tüm bu olup bitenlere başkaldırmıştır. Bu davranışı başka bir filmde geçen “İstediğin kadar bağır, çağır; Susan birini yenemezsin” sözünün ete kemiğe bürünmüş hali gibidir.

Yıllar sonra ilk karşılaşmalarında Baran’ın; “Bana niye ihanet ettin?” sorusuna Berfo’nun cevabı ilginçtir: “İhanet ha! Demek sen benim yaptıklarıma ihanet diyorsun. Ben bunları yaptım çünkü âşıktım ben, yani vurulmuştum, ölüyordum aşkımdan. İhanet mi? Aşkım için yaptım. Ahlaksızlık mı? Evet yaptım! Ben, en yakın arkadaşımı -seni- jandarmaya ihbar etmiş adamım. Sen yapabilir miydin benim yaptığımı? En yakın arkadaşına ihanet edebilir miydin? O’nu jandarmaya ihbar edebilir miydin? Arkadaşının altınlarını çalabilir miydin? O altınlarla arkadaşının sevdiği kadını anasından babasından satın alabilir miydin? Arkadaşını ölüme gönderebilir miydin?

Ama ben yaptım. Aşkım için. Şimdi söyle bana! Hangimizin aşkı Keje’ye daha büyük ha! Hangimizin? Hangimiz Keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildik? Bu aşk için ben cehennemde yanmaya hazırım. Ya sen?

İşte bu tarz bir sevda şeytanın aşkıdır ve böyle bir inanma biçimi ise ifritlerin aklının bir ürünü… İnanç ve sevda insan ruhunun nükleer enerjisi gibidir. Önemli bir güç kaynağı olsa da bazen tehlikeli bir silaha dönüşür. Ruhun çekirdeğinden çıkan bu enerji nasıl tehlikeli hale gelir? Kendi amaçlarını kutsayarak bir şeye inanan “sevdalılar” zamanla günahlarını da kutsamaya başlarlar. Bu tür patolojik sevdalılar; suça bulaşabilirler veya faili meçhul cinayet işlemeyi normal görürler. Din için her şeyi mubah gören din sevdalılarının (!) ise geçmişte villalarının altına cesetler gömdüğüne şahit olduk. Şimdiler de ise bu aşırı inançlılar insan kafası kesmeyi marifet sayıyorlar. Kimisi ırksal davaları için canlı bomba oluyor. Cumhuriyeti koruma (!) adına darbeciliğe soyunan bazı askerlerin de kendince kutsalları uğruna yer altına silah gömdüğüne şahit olduk yakın geçmişte.

Davaları uğruna haksızlık ve zulme göz yuman ve ses çıkartmayanlar da aynı kutsal günahın tuzağına düşmüş sayılır. Bütün terör örgütleri insan ruhunun 'sevda-dava-inanç' adlı bu nükleer enerjisini güç devşirmek için kötüye kullanır, insanlığın değerlerini ve huzurunu tahrip eder. Ruhun bu enerjisi insanlığın faydası için kullanılabildiği gibi çok kötü amaçlarla da kullanılmaktadır.

Baran bir çocuğun ölmemesi için 35 yıldır beklediği sevgilisinden vazgeçmeye hazırdır. Zira onun için kutsal olan ilkeler ve değerlerdir. Bu uğurda ömrünü heba etmeye, malını kaybetmeye, sevgilisine kavuşamamaya razıdır. Onun için verilen söz her şeyin üstündedir.

Filmde Baran ve Berfo arasındaki, son konuşma şu şekilde gerçekleşir:

Baran: "Çocuk öldü. Verdiğin şey sahte çıktı. Niye?"

Berfo: "Hatırlar mısın? Çocukken seninle 'kındik' oynardık. Hep ben seni yenerdim. Sen bir gün bile ‘neden hep ben yeniliyorum’ diye sormadın. Ben hep aldattım."

Baran: "Çocuğun öleceğini biliyordun. Niye yaptın?"

Berfo: "Çocuğun ölümünün ne önemi var? Keje"yi alıp gitseydin aşkın için bir şey yapacaktın. Ama sen keje'yi bir insan hayatına feda ettin. Sevdiğin kadını, kıytırık bir herifin hayatı için harcadın gitti! Hâlbuki o kadın seni bir ömür boyu bekledi. Hayatın sevda karşısında ne önemi var?"

Bazıları kendi menfaatleri için hep aldatır. Hatta onlar sevdaları uğruna insanlığı ateşe vermeye hazırken, bazıları ise bir kişinin kurtulması için bütün bir ömrünü feda edebilir. Mesele bir davaya, sevdaya veya inanca sahip olmaktan çok, doğru şekilde sevmek veya doğru şekilde inanmak meselesidir. Yoksa herkes kendince bir sevdaya kapılır veya kutsala inanır. Herkesin güzeli kendine güzel, herkesin inancı kendine kutsaldır. Hiçbir değer yargısını tanımadan hakaret eden, iftira atan zavallılar, hangi kutsalı için bunu yapıyor? Akıl ve mantığın kabul etmeyeceği yalanları hakikatin zıddına söyleyip durmak nasıl bir sevdanın ürünü? Şeytanın Ademe olan öfkesi gibi bir kıskançlık mı bu? Kabilin davası mı, yoksa Yusuf’un kardeşlerinin sevme biçimi mi?

Yenmek ve yenilmek olmamalıdır esas hedef, mesele insan kalabilmektir. Evet, insan olmak herkesin harcı değil.

Yorumlar

Popüler Yayınlar