yol terapisi

Yol Terapisi
Tarkovski’nin Stalker filminde bütün dileklerin kabul olduğu bir ‘zone’ yani bölge vardır. Film bu bölgeye olan seyahati anlatır. Bir rehber vardır insanları o bölgeye götüren. Film biraz da onun hikâyesine odaklanır. Sanki ruhun coğrafyasında da bütün duaların kabul olduğu bir ‘zone’ vardır gibi gelir bana. Kişi içsel dünyasında bu bölgeye ulaşabilirse dileklerine kavuşacağını düşünürüm nedense. Ancak zor olan bu bölgeyi bulma ve ona ulaşmaktır.
Aradığını bulmak için öncelikle bir seyahate çıkmalıdır insan. Bu ister bir sevgili, bir evlat, mal, mülk, makam olsun, isterse ilahi aşkla coşan bir gönlün arayışı olsun, önce bir yolculuğa çıkmak gerekir. Zaten ehli tasavvufun seyr-u süluk’u da içsel bir seyahat değil midir? Paulo Coelho’nun Simyacısı gibi bir yolculuğa çıkmalıdır insan, aradığı yatağının altında da olsa.
Tıpkı müzik dinlemek gibi, seyahatte aslında ruhsal ihtiyaçların bir sonucudur. Bir sinemaya gitmek, güzel bir filmin seyrine dalmak zihnin, beynin, idrakin ve hislerin bir seyridir aslında, yani insan yanımızın… Seyahat bedenden çok ruha şifa veren bir iksirdir.
Seyahat ve yol almak, hayatın küçük bir timsali veya emsalidir sanki. Yolculuk ne de benzer insanın hikâyesine. Her yaşam bir yolculuk, her yolculuk bir hikâyedir.  İnsanın bir yolcu olduğunu söyler bütün kadim öğretiler.
Seyahat etmek, ruh sağlığı açısından en olumlu davranışlar biridir diyebilirim. Peki, ruhun hastalığı nedir? Ruhun hastalığı bu yolculuğun bir durakta takılıp kalmasıdır. Akışkanlığın kesilmesi... Akamama, tıkanma, sıkışıp kalma… Yani ruhsal hastalık, anlam açısından seyahatin zıddıdır. Zira seyahatte hareket ve devinim vardır, hastalıkta ise hareketsizlik ve durağanlaşma. Geleneksel doğu tıbbı insanın tıkanan bu akışkanlığını açmaya çalışır. Bütün o şakra açmalar, müshiller vs hep bu tıkanmayı sembolik bir yolla açma çabasıdır.
Seyahat eden insan aynı zamanda kendi iç dünyasında da yol alır. Bazen kişi, gittiği her yere kendi havasını da götürür. Bu uçağın kabinindeki hava gibidir. Menzile varıldığında kapılar açılacak ve varılan yerin atmosferi er-geç içeri dolacaktır. Yani seyahat mutlaka havamızı değiştirir.
İyileşmek isteyen yer değiştirmelidir. Bir darbı meselde söylendiği gibi; tebdili mekânda hayır vardır. Mekân değişirse ne değişir? Ruhun coğrafyasının gezginleri için mekânların ayrı bir önemi vardır. Öyle mekânlar vardır ki insanı zamanda da yolculuk yaptırır. Mekân zamanın sırrıdır adeta. Bazı mekânlar mimarisiyle ruhumuzu cennetlere salar. O yüzden bazılarının kapıları çok ihtişamlıdır. Çünkü kapı da binanın küçük bir timsalidir. Bazı mekânlar ise kasvet bulutuyla tıkar nefesimizi.
Ruh mekânda öyle yerlere uğrar ve o mekân kişiyi kendi içinde öyle yerlere ulaştırır ki, ulaşılan o yerde bütün dualar kabul olur. Ruh coğrafyasının da türbeleri vardır. Dıştaki bu türbeler kişiyi içindeki kutsal mekâna ulaştıramazsa uyum olmaz. Zaman ve mekânın içsel ve dışsal uyumu yakalanırsa işte orada bütün dilekler kabul olur.
Seyyah ruhlu birçok kişi aradıklarını bulmak için yola çıkmışlardır. Bu kişiler için esas amaç yolun sonu değil yolculuğun kendisidir. Bu teknoloji çağında tıpkı bisikletle uzun seyahatlere çıkanlar gibi, bazen insan sadece yolu hedeflemelidir, yolun sonunu değil.
Çünkü yollarda nice nehirler görür insan, nice köprülerden geçer. Bu geçişler karşı kıyılardan ve farklı açılardan her iki yakanın nasıl göründüğünü anlatır zihne. Çeşmelerden su içer, ıssız tepelerden ufku seyreder. Çok katlı beton binalara hapsolan ruhunu ıssız çayırlara bırakır. Ruhu saran dört duvar yıkılmıştır böylece. Yola çıkınca, özgürleşir insan.
Bedensel devinimler, zihnimize mesajlar gönderir. Ruhsal durumumuz vücudumuza etki eder. Ancak, bedenimiz de ruhsal durumumuza etki eder. Örneğin egzersiz yapmanın ruh sağlığına iyi geldiğini ispatlayan çok sayıda bilimsel yayın vardır. Vücut postürümüz yani vücudun duruş şekli bile beynimize mesajlar iletir. Omuzların çökkün olması çökkün bir duygu durumun göstergesidir. Ama insan eğer önce omuzlarını dik tutmaya başlarsa psikolojisi de bundan olumlu etkilenecektir. Yani bedenimizle yapacağımız her hareket, devinim, seyahat ruhun ve zihnin de hareketine yol açacaktır.
Geçenlerde uzun süredir takip ettiğim şizofreni tanısı olan bir hastam seyahate gittiğini ve uzun zamandır hiç olmadığı kadar iyi olduğunu belirtti. Oysa ilaçlarını aylardır aynı dozda ilaç kullanıyordu. Başka bir hastam son zamanlardaki seyahatlerinden sonra düzeldiğini anlattı bana.
Seyahat ile ruhun yollarına düşmenizi, sadece dışta değil içte de seyahat etmenizi öneririm. Beş yıldızlı bir otelin içine kendinizi hapsetmemenizi tavsiye ederim. Doğayla bütünleşmek, insanın kendi doğasına da yaklaşması demektir.
Erkan Oğur’un Dönmez Yol albümünden bir deyişle bitirmek isterim yazımı. Bu türkünün beni çıkardığı seyirden hala dönemedim, size de bol seyirler…
Benim adım çam ağacı
Güzel görünüp dururum
Ağaçların seyyahıyım
Emir sarınıp dururum
Aşağı olur köklerim
Kendim fenadan saklarım



https://www.youtube.com/watch?v=3oxgTB13hHI

Yorumlar

Popüler Yayınlar